Gündem

Pazartesi, Haziran 20

İste o zaman...

Dünyaya geldiğinde bir an evvel büyüyüp gelişmek ister zamanı hiçe sayarak beden. Anlamaz, aslında izin yoktur buna, verilmez bazı nedenlerden. Durup bir dakika düşünme yetisini kullanabilse aslında kavrayacak olanı biteni. Ama yapmaz bunu. Belki de yapamaz. Zaman da, usanmışçasına açar engelleri, izin verir ona o çok istediği şeyi yapmasına. Büyür beden sanki yakalaması gereken şeyleri yakalamak istercesine aniden. Geçip gider zaman zalimce, şelaleden dökülüp yerdeki kayalara vuran su taneleri ya da bir çocuğun büyüdüğünde kaybettiği masumiyeti gibi. Duvardaki takvim yaprakları kopar günden güne ve birikir hiç bilmediğimiz yerlerde. O hiç bilinmeyen yerler kalbimizin, anılarımızın en kuytu en ücra köşeleridir aslında. Fark etmeyiz yaşayıp giderken, belli etmez kendini bize yitirdiklerimiz. Sinsice ayrılırlar içimizden hissetmeyiz. Bir gün yolda yürürken ya da bir yerlerde otururken adeta böğrüne bir hançer saplanır ucu geçmişin izleriyle kaplı. Panzehiri bulunmayan bir zehir gibi yayılmaya başlar vücudumuzun her bir bölgesine. İlk kalpten başlar felç. Çünkü en kolay ele geçirilen odur, en büyük zaaflara yenik düştüğü gibi. Ağırlaşmaya başlar her bir uzuv, her bir düşünce. Kalbindeki ağırlık giderek artar, artar ve artar. Anlarsın bir şeylerin ters gittiğini. Sağa sola bakınıp yardım istemeye çalışırsın biçare… Nafile; senin bir zamanlar geçmişinden koptuğun gibi dünyada kopmaya başlamıştır senden. Biraz daha zaman istersin, daha erken, bu böyle bitemez dersin. Kıvranırsın midendeki kasılmaları bastırmaya çalışarak. O, kurallarını hiçe saydığın zaman, karşına geçip “ben sana demiştim” dercesine ve suratında acınası bir edayla kollarını kavuşturup süzer seni, sen boyuttan kopmuşçasına süzülürken.
Ve o an gelir artık; sözün bittiği yer derler ya, işte o an. Ne zamanında uçurtmanı göklere yükselten rüzgar sarar seni bir daha, ne de ilk aşkını öptüğünde aldığın haz kuşatır benliğini. İçtiğin su, artık senden hayat bulacak çiçeklerin susuzluğunu giderecek, kurduğun hayaller sanki hiç anlatılmamış bir masal gibi küflü ve yırtık kitaplarda kalacak. Geriye kalan tek şey yaşayamadığın hayatın resminin bulunduğu bir çerçeve olacak mezar taşında…     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder